Senin mor gözaltların kadar koyuydu geleceğimiz
ve benim avuç içi çizgilerim kadar belirsiz…
Sevgili Daniel,
Gittiğinden beri ağzımı her açtığımda dilimden ümitsizlik cümleleri dökülüyor. O yüzden direkt isminle başlayamadım yazıma. Ne zaman seni yazmaya kalksam bir damla asil gözyaşı damlıyor kağıdıma ve ben yazmak yerine göz yaşımla konuşmayı tercih ediyorum. Ne zaman seni yazmaya kalksam kelimelerin kafası güzel, cümlelerin öznesi kayıp… Ve ne vakit aklıma gelsen küfürler yağdırıyorum “Sevdiğin kadar sevilirsin” diyen şaire. Küfürler gözyaşlarımla uyum içimde dudağımın kenarında birikirken uyuyup kalıyorum; başım yastığımın altında. Aynaya bakmayalı uzun zaman oldu. Yarısı soyulmuş kırmızı ojelerimi tırnaklarımdan çıkarmaya mecalim yok.
Daniel… Bir kızın roman kahramanına aşkı gibiydi benimki. O yüzden sana en sevdiğim roman kahramanının ismini verdim sevgilim…
Affet!
Söz verdiğim gibi olmadı; unutamadım
seni ve hiçbir şey değişmedi
bende.Yağmurda
ıslanmaktan vazgeçmedim mesela, hala mandalinaları çok seviyor ve aynı
fincandan kahve içiyorum. Mandalina kokulu zamanlarda sevmiştim
seni. Mandalina kokusuyla karışık toprak kokusu aldığımda,
bunca zaman sonra sana yazmam bu yüzden belki de… En çok avuç içlerini severdim
sevgilim. Parmağımla avucundaki çizgilerin üzerinde
gezinmeyi severdim. Bütün dünyayı vaad ederdi sanki avuçların. İşte bu
yağmurlu
öğleden
sonrası avuç içlerinin sıcaklığını anımsadım.
Özür dilerim Daniel…
Unutmam gerekirken seni, üstüne oturmuş bir
de yazıyorum.Çünkü başka hiçbir şey
yapmayı bilmiyorum, elimden başka bir şey
gelmiyor.
Sen gittikten sonra daha çok yazıyorum ,sadece yazıyorum.
“…dance
me to the end of love…”
Benimle yine dans eder misin Daniel? Issız bir sokak
ortasında bir gece yarısı,bana Leonard Cohen söyleyip aşka
kaldırır mısın?
Dans et sevgilim… Bilirsin severim dans etmeyi.Hayır
Daniel,dans etmeyi değil sana sarılmayı seviyorum ben.
Sana bu mektubu yazarken Shila mırıldanıyor ayağımın
dibinde.Sen gittiğinden beri onun da uyku düzeni çok
bozuldu.Su kabına biraz Passiflora damlatıyorum ve geri kalanını ağzıma
dikiyorum.Birlikte sessiz sakin polara sarılıp uyuyoruz.Göz yaşlarım
tüylerini ıslatıyor…ve o da sana lanet okuyor Daniel.Biliyor musun Daniel?
Kedilerin ahı tutmuş olsaydı senin bir binanın on yedinci
katından düşüp,cesedinin kamyon altında kalması gerekirdi.
“…dance
me to the end of love…”
Shila ile mırıldanıyoruz şimdi
bu şarkıyı.Senin
kadar güzel söyleyemesek de her zaman senden daha iyi dans ederdim.Dans
ediyorum yine sevgilim.Sıcak şarap dudaklarını ise hiç mi
hiç aramıyorum.Gözbebeklerinde daha güzel olan suretimi görmeye ihtiyacım
yok.Titreyen ellerim ve şeffat göz kapaklarımla sidikli bir kontes
kadar çekiciyim.
Şimdi uyku vakti sevgilim.Kırmızı elbisemi giyip,kırmızı ojelerimi tazeledim.Dolgun dudaklarıma bir de ruj sürdüm en kırmızısından…Yıl dönümümüzü ölümsüz kılmak istiyorum ve işte bu yüzden ölümü seçiyorum anı sabitlemek için.Sen de dans et Daniel.Sonsuza dek dans edelim.Hep aynı şarkıda,hep aynı yerde ritmi kaçır.
Nice senelere sevgilim…
“…dance
me to the end of love…”