14 Aralık 2012 Cuma

DANIEL’E


                               
Senin mor gözaltların kadar koyuydu geleceğimiz ve benim avuç içi çizgilerim kadar belirsiz…

Sevgili Daniel,

Gittiğinden beri ağzımı her açtığımda dilimden ümitsizlik cümleleri dökülüyor. O yüzden direkt isminle başlayamadım yazıma. Ne zaman seni yazmaya kalksam bir damla asil gözyaşı damlıyor kağıdıma ve ben yazmak yerine göz yaşımla konuşmayı tercih ediyorum. Ne zaman seni yazmaya kalksam kelimelerin kafası güzel, cümlelerin öznesi kayıp… Ve ne vakit aklıma gelsen küfürler yağdırıyorum “Sevdiğin kadar sevilirsin” diyen şaire. Küfürler gözyaşlarımla uyum içimde dudağımın kenarında birikirken uyuyup kalıyorum; başım yastığımın altında. Aynaya bakmayalı uzun zaman oldu. Yarısı soyulmuş kırmızı ojelerimi tırnaklarımdan çıkarmaya mecalim yok.

Daniel… Bir kızın roman kahramanına aşkı gibiydi benimki. O yüzden sana en sevdiğim roman kahramanının ismini verdim sevgilim…

Affet!
Söz verdiğim gibi olmadı; unutamadım seni ve hiçbir şey değişmedi bende.Yağmurda ıslanmaktan vazgeçmedim mesela, hala mandalinaları çok seviyor ve aynı fincandan kahve içiyorum. Mandalina kokulu zamanlarda sevmiştim seni. Mandalina kokusuyla karışık toprak kokusu aldığımda, bunca zaman sonra sana yazmam bu yüzden belki de… En çok avuç içlerini severdim sevgilim. Parmağımla avucundaki çizgilerin üzerinde gezinmeyi severdim. Bütün dünyayı vaad ederdi sanki avuçların. İşte bu yağmurlu öğleden sonrası avuç içlerinin sıcaklığını anımsadım.

Özür dilerim Daniel…
Unutmam gerekirken seni, üstüne oturmuş bir de yazıyorum.Çünkü başka hiçbir şey yapmayı bilmiyorum, elimden başka bir şey gelmiyor.
Sen gittikten sonra daha çok yazıyorum ,sadece yazıyorum.

“…dance me to the end of love…”

Benimle yine dans eder misin Daniel? Issız bir sokak ortasında bir gece yarısı,bana Leonard Cohen söyleyip aşka kaldırır mısın?
Dans et sevgilim… Bilirsin severim dans etmeyi.Hayır Daniel,dans etmeyi değil sana sarılmayı seviyorum ben.
Sana bu mektubu yazarken Shila mırıldanıyor ayağımın dibinde.Sen gittiğinden beri onun da uyku düzeni çok bozuldu.Su kabına biraz Passiflora damlatıyorum ve geri kalanını ağzıma dikiyorum.Birlikte sessiz sakin polara sarılıp uyuyoruz.Göz yaşlarım tüylerini ıslatıyor…ve o da sana lanet okuyor Daniel.Biliyor musun Daniel? Kedilerin ahı tutmuş olsaydı senin bir binanın on yedinci katından düşüp,cesedinin kamyon altında kalması gerekirdi.

“…dance me to the end of love…”

Shila ile mırıldanıyoruz şimdi bu şarkıyı.Senin kadar güzel söyleyemesek de her zaman senden daha iyi dans ederdim.Dans ediyorum yine sevgilim.Sıcak şarap dudaklarını ise hiç mi hiç aramıyorum.Gözbebeklerinde daha güzel olan suretimi görmeye ihtiyacım yok.Titreyen ellerim ve şeffat göz kapaklarımla sidikli bir kontes kadar çekiciyim.

Şimdi uyku vakti sevgilim.Kırmızı elbisemi giyip,kırmızı ojelerimi tazeledim.Dolgun dudaklarıma bir de ruj sürdüm en kırmızısından…Yıl dönümümüzü ölümsüz kılmak istiyorum ve işte bu yüzden ölümü seçiyorum anı sabitlemek için.Sen de dans et Daniel.Sonsuza dek dans edelim.Hep aynı şarkıda,hep aynı yerde ritmi kaçır.
Nice senelere sevgilim…

“…dance me to the end of love…”