30 Eylül 2013 Pazartesi

KIZ KUŞU.

                                              lâ tahzen

Yükseklik korkusu olan bir kuştum ben o zamanlar
Ağzımda gökyüzünün özlemi
Sırtımda kanatlarımdan ağır bir pardösüyle yürürdüm.
Ellerimde yağmuru çağıran ıslaklık çoğalırdı.
Ağaç diplerinden nemli lalekovanlar toplardım sarı ellerimle.
Ellerim sarı,
avuçlarım mandalina kokardı.
Ellerimi çiğle yıkardım.

Annem körpecik bir kadındı
Geceleri ipe mısralar dizip balkonda kurutmayı
ondan öğrendim.
Gecelerimiz akşam sefası kokardı
Kibrit kutusunda akşamsefası tohumu biriktiren
bir kuştum ben o zamanlar
Acımı şiirle yamardım.

Özgürlüğü türkülerden dinlerdim en güzel
Aşkları şiirlerden
İnsanlar en çok filmlerde sevişirdi mesela
Fesleğen balkonumdan çok şiirime yakışırdı.
Hayalleri gökyüzüne sığmayan
bir kuştum  ben o zamanlar
Hayallerimi maviye boyardım.

Sanki yağmur hiç dinmese hiç mutsuz olmam sanardım
Bütün yarım şiirleri yağmurla tamamlardım.
İs kokan bir yastıkta uyurdum geceleri
Dilimin dönmediği dualar okurdum.
Allah babasına sığınan bir kızdım ben o zamanlar.

-Kuş olsak ilk ben vurulurdum.-
                                    innallahe meânâ.

16 Eylül 2013 Pazartesi

Vasiyet.

ben / Milano-Venedik treni.
Benden geri bir ruj lekesi kalacak
bardağın kenarında
Ne kırmızı kadındı diyecekler
Nasıl bilirdiniz dediğinde imam
Kırmızı bilirdik diyecek cemaat
Hem de ne kırmızı!

Çocuklarına anlatacak geceleri anneler
Rapunzel'in saçlarını kesti
Roman kahramanlarını baştan çıkardı
Çok ah aldı diyecekler
İbret alın yavrularım.

Yağmur yağdığında hatırlayacak
beni seven adamlar
Ah! diyecekler
Belki sevmeseydi bu kadar yağmuru
beni severdi onun yerine
Ve sonra güneş çıktığında
başka kadınlar girecek hayatlarına
Bir yağmurluk saltanatım olacak.

Nihayetinde
Allı morlu kelimeler kalacak benden geri
rengarenk süs balıkları gibi.

Vasiyetimdir:
Kahve fincanında bıraktığım
kırmızı ruj lekesinde bulun beni.

kitsch çaresizlikler listesi.

mor  gözaltılarım için ne yapabilirim bilmiyorum.
dökülen saçlarım için,
damlayan musluğum
yerini beğenmeyen begonyam için.
beni sevmen için ne yapabilirim bilmiyorum.

cumanın  pazartesiden önce gelmesi için
ilaç saatimi geçirmemem için
annemin yaşlanmaması için.
gözlerime bakman için ne yapabilirim bilmiyorum.

çamaşırlarını astıktan sonra yağmur başlayan kadın için de
bir şey yapmak isterim.
hatta balığı ölmüş bir kız çocuğu için.
elli kuruşla bir lirayı ayıramayan nine için
sınıfa geç kalmış sosyal fobili bir öğrenci için
şiir yazmayı beceremeyen kendim için
tek başıma yaptığım pazar kahvaltıları için
yine tutturamadığım kek tarifleri için
‘sinirden gülüyorum ‘ saçmalığı için
göz seğirmeleri için
boğucu yurt odaları,
kuyruğunun etrafında dönen kediler için
ne yapabilirim
bilmiyorum.

peki ya yüzümdeki çiller için?
adet düzensizlikleri,
annemin temizlik günleri için
inatçı lekeler,
suyunu çekmemiş pilavlar,
evde kalmışlar için
dip boyası gelmiş kadınlar,
oğlu hayırsız çıkmış teyzeler,
sonu gelmeyen emekli maaşı kuyrukları için.
çağırsaydın gelirdik deyip çağırınca gelmeyenler için
yine beklerizler için
başına kolonya dökülen çocuklar için

aşka da bir faydam dokunsun isterim.
çalmayan telefonlar için mesela
gelmeyen mesajlar
daha az seven sevgili için
ne yapabilirim?

kendim için de bir şey yapabilir miyim?
sevdiğim adamlar için ya da?
yarım aşklarla servis edilen yarım baş ağrılarım için.
alnımın ortasından geçen mavi-yeşil damar için
en çok beni sevmen için
sadece beni sevmen için
bi’şey yapabilir miyim?
pazar akşamüstlerinin kasveti için.
veyahut pazar gününü es geçmek için
avuç içi çizgilerinin güzelliği için
ve hatta
yol çizgileri için.
gitmek isteyip de gidemeyenler için
en çok da kendim için.
bu uzun liste için
şiire benzemeyen bu şiir için
ne yapabilirim bilmiyorum.

peki ya senin için?
mahcubiyetinin güzelliği için
dünyanın dibi gibi olan gözlerin için
bir kez beni görmen için.                                                                                                    
bi'şey yapamam
biliyorum.


13 Eylül 2013 Cuma

Lüzumsuz Şiir.

                              (bu şiiri çok sevdiğim kendime ithaf ediyorum.)

Bugün içime biraz kahve döktüm
biraz da beyaz pantolonuma.
Bütün çamaşır suyu reklamlarında
oynayabilirdim bu halimle,
mutsuz ve lekeliydim.

Bir tencere dolusu çorba yaptım sonra
Karıştırırken dibi tutmasın diye
düşüncelerimi de karıştırdım.
Tuzu az olmuş
Düşüncesi fazla
Olsun…

Aynada gördüm kendimi
Sevmediğim eski bir arkadaş gibiydim
Görmemezliğe geldim
Göz göze gelsem kendimle
yapmacık gülümseyecektim.
Uğraşmadım.

İnşirah okudum yine
Düşündüm.
Zorluğun yanında kolaylık var mı diye
gerçekten.
Tanrıya sordum önce
Sonra içime
Zaten Tanrı içimdeydi
Tanrı beni ve bütün kelimeleri korusun.

Bugün bekledim ki hayat
reddedemeyeceğim bir teklif sunsun bana.
En olmadı yolda bir bilet bulayım
bir tren bileti.
Sevineyim beni duydu diye Tanrı
Ve biraz daha İnşirah okuyayım.

Nisan havası gibiyim bugünlerde
Kırk ikindi yağmurları yağıyor içime
Öğleden sonraları aniden
Ve sonra açılıyorum yine,,
Sebepsiz yere.
Tanrı bulutları ve kırk ikindi yağmurlarını korusun.

Zavallı kendim!
Yaptığın en iyi şey canını sıkmak ve kahve içmek.
Ve uzaklara bakmak ,
bir şey düşünüyormuş gibi yaparak.

Şimdi…

Seçim yapmalıyım
Şiir yazmakla mutlu olmak arasında
Mutlu şiirler yazamam
Ki zaten kimse okumaz ilkbahar sabahı gibi kokan şiirleri.
Bütün güzel şiirler
çocuğunu kaybetmiş bir anneye benzer
çoğu zaman.

Kelimeleri atıp tutuyorum durmadan
Yeşil elmalar gibi kelimeler
hokkabazın elindeki
Ve sihirbaz gibi şapkadan kelime çıkartıyorum.

Annem derdi sıkıntıdan ölmez kimse diye
Hakkı varmış.
Kimse ölmüyormuş da sıkıntıdan
En fazla şiir yazıyormuş
Hiç lüzumu yokken. 

Tanrı beni sıkıntıdan korusun!

12 Eylül 2013 Perşembe

YANDI/BİTTİ/KÜL OLDU


Kızarmış ekmek kokusu gibi
Tanrının varlığı bir bahar sabahında.
Fazla kızarmış kalbimin kırıkları
kucağıma doluyor her ısırışımda.
Karıncalar hayallerime üşüşüyor 
ekmek kırıntıları yerine.
Kendime soruyorum:
-Bir çay daha?  
-Açık lütfen
Limonata rengi çay dolduruyorum bardağıma
çaydanlığı olabildiğince yukarda tutarak.
Sonra babam geliyor aklıma
Pazar kahvaltılarında çay koyuşları.
Çocukluğum…
Eski bir komidinin alt çekmecesi
yıllardır açılmayan
İçinde kırmızı bir ruj
annemden kalma.
Bir kitap ve arasında bir fotoğraf
abim iki yaşlarında,
annemle babamın kucağında.
Hatıralar…
Rengarenk bir dikiş nakış kutusu
küçük  bir çocuğun elindeki.
-Şeker? 
-Ah mersi...
 Annemle komşuculuk oynayışlarımız.
-Komşu, komşu !-Hu, hu!-Oğlun geldi mi?-Geldi-Ne getirdi?-İnci, boncuk.-Kime, kime?-Sana, bana.-Başka kime?-Kara kediye-Kara kedi nerede?-Ağaca çıktı-Ağaç nerede?-Balta kesti-Balta nerede?-Suya düştü.-Su nerede?-İnek içti.-İnek nerede?-Dağa kaçtı.-Dağ nerede?
“Yandı, bitti kül oldu.”



Vasiyetimdir; 
Kahve fincanında bıraktığım kırmızı ruj izinde
Bulun beni!