İdil ve Yasemin'e....
Pia!
Dağların arkasında dünyanın bittiğini sanan o küçük kız çocuğu
şimdi büyüdü…
Erasmus programıyla gittiğim Kuzey Avrupa ülkerinin
birinden, Prag’ a gitmek üzere çıkıyorum
yola. Küçük bir Avrupa turu olacak bu benim için. Oysa 36 numara ayaklarım için
dünya çok büyükmüş, bilmiyorum o zamanlar. Havaalanlarında sabahlama,
uykusuzluk, bel ağrıları, yorgunluk,
soğuk , uçak biletleri, shuttle saatleri
ve sonunda Prag.
Sırf Kafka’nın baktığı yerden gökyüzüne bakabilmek için katlanıyorum
onca şeye. Gittiğim her Avrupa şehrinde, sınıfa sonradan gelen bir çocuğun
yalnızlığını paylaşırken, bu şehirde yerim çoktan hazır. Gözümde Prag, Franz
Kafka ve onun hala oralarda olduğunu düşündüğüm ruhuyla özdeşleşmiş durumda.
Evinin olduğu sokakta, sabahları evden çıkarken onu hayal etmek hiç zor değil.
Bütün sokakları, caddeleri, sinagogları, Vlata Nehri’nin çamurlu suyunu, Karl
Köprüsündeki heykelleri onun gözünden görmeye çalışıyorum. Yürürken, belki
adımlarımız üst üste geliyordur diye heyecanlanıyorum. Aşklarını, acılarını,
acziyetini, güçsüzlüğünü hissetmeye çalışarak arşınlıyorum sokakları. Aslında
bu şehirde Franz Kafka, Hermann Kafka ve onun tüm çevresi hayatta. Sık sık
kapanan hava, Hermann Kafka’nın ezici, boğucu, kudretli varlığını hatırlatıyor
durmadan. Bu sırçadan şehri sallayan gökgürültüsü, Hermann Kafka’nın sindiren
sesi. Şehrin ara sokaklarında onların ruhlarıyla dolaşmak, Café Louvre’de
Kafka’yı karşına alıp karşılıklı çay içmek mümkün.
Ruh halim ışık
hızında değişiyor, durmadan dalgalanıyorum. Kafka’nın izini barındıran minicik
bir şeyde heyacana boğuluyorum; gömülü olduğu Yahudi mezarlığında gözlerim
doluyor. Franz, babası Hermann Kafka ve annesi Julie Kafka’yla aynı mezarı
paylaşıyor, hala babasından kurtulamamış olmasına canım sıkılıyor. -Senin için üçüncü bir dünya asla var olmadı
Franz, mezarında bile- diyorum içimden; Babaya Mektup’ta geçen şu sözlerini
anımsayıp:
“…bu yüzden
dünya benim için üç bölüme ayrıldı; benim, yani kölenin yalnızca benim için
icat edilmiş ve asla bilemediğim bir nedenle asla tümüyle yerine getiremediğim
yasaların boyunduruğu altında yaşadığı bir bölüm, sonra senin yöneterek,
emirler yağdırarak ve benimkinden alabildiğine uzak bir ikinci dünya ve nihayet
tüm diğer insanların, emirler ve itaatten bağımsız, mutlu yaşadıkları üçüncü
bir dünya…”
Hermann Kafka’ya hınçlanıyorum kendi kendime. Bir
babanın, küçük bir çocuğun dünyasını nasıl kararttığını düşünmek kanırtıyor
düşüncelerimi.-Sadece Franz’ın- ruhuna
Fatiha okuyorum mezarlıktan çıkmadan. “Tanrım!” diyorum sonra, “sen acı çeken
kullarını yanına daha erken al. “
EŞLİĞİNDE OKUYUN!